Orucu sadece midemiz tutmasın! Göz, kulak, dil nasıl oruç tutar?
“Haydi Bismillah!”
Arif güne yine besmele ile başladı. “Bismillah her hayrın başıdır.” dedi. Besmele ona güç veriyor ve gün boyu enerji sağlıyordu sanki. Hele bir de Ramazan ayında oruçlu olduğu için kendini böyle daha dayanıklı hissediyordu.
Arif, o gün arkadaşlarıyla oynamak için dışarıya çıktı. Ahmet ve Ali de oruç tutuyorlardı.
Bahçede bir araya geldiklerinde koyu bir muhabbete daldılar.
Arif “Arkadaşlar! Siz dilinize de oruç tutturuyor musunuz?” diye sordu.
Ahmet atıldı hemen:
“Tabii ki yani, dilimize de oruç tutturmadan olur mu hiç? Akşama kadar bir şey yemiyoruz valla…”
Ali de söz girdi:
“Evet, yiyip içmek için ağzımıza bir şey almıyoruz ama abdest alırken dilimize su değiyor ve dilimiz ıslanmış oluyor. Bu şekilde orucumuz bozulmaz ama değil mi?”
Arif “Tabii ki bozulmaz” dedi, “Allah buna müsaade ediyor. Ağzımızın ıslanmasında bir sakınca yok.”
Ahmet girdi yine söze:
“E o zaman dilimiz nasıl oruç tutacak Arif? Dilimize su değebiliyorsa dilimiz oruç tutmuş olmaz ki?”
“Dilimizin oruç tutması başka bir şey aslında.”
“Neymiş peki?”
Arif arkadaşlarının meraklı bakışları altında, öğrendiği bilgileri heyecanla paylaştı hemen.
“Arkadaşlar! Peygamberimiz (asm) orucu sadece midemize tutturmamızı istemiyor. Dil, kulak, göz gibi organlarımıza da oruç tutturmamızı istiyor.”
“Peki bu nasıl olacak Arif?”
“Mesela yalan söylememek, güzel sözler söylemek dilimize bir nevi oruç tutturmaktır. Ya hayır söylemeli ya da susmalı! Kötü sözleri ağzımıza hiç almamalıyız.”
Ahmet, Arif’in bu açıklaması karşısında “Şimdi anladım. O zaman kulağımızla da güzel şeyler dinlemek, kötü sözlere kulağımızı kapamak ona oruç tutturmak oluyor.” dedi.
“Aynen öyle.”
Ali de hemen söze atıldı:
“Gözümüzle nasıl oruç tutabileceğimizi de ben söyleyeyim o zaman. Mesela gözümüzle Kur’ân okuyarak… Çirkin şeylere bakmayarak…”
“Çok doğru” dedi Arif. Konuyu açıklayabilmesine ve arkadaşlarının kendisini anlamasına çok sevinmişti.
O günden sonra üç arkadaş sadece midelerine değil; göz, kulak ve dillerine de oruç tutturmak için gayret ettiler.
Bayram geldiğinde yine bahçede buluşmuşlardı.
Arif “Eee arkadaşlar, bayramınız mübarek olsun bakalım. Ramazan ayında hem midemize, hem dilimize, hem gözümüze, hem kulağımıza oruç tutturduk. Elhamdülillah. Şimdi bayram geldi, gündüzleri yiyip içebiliyoruz. Midemizin orucu yok. Peki dilimizin, kulağımızın, gözümüzün orucu ne olacak?” diye sordu.
Çok yerinde bir soruydu. Ahmet de, Ali de aynı anda söze girdi. “Onlar her zaman oruç tutacak!” dediler.
O gün üç kafadar birlikte şu kararı verdiler:
“Dilimiz, kulağımız ve gözümüz oruçlarını hiç bozmayacaklar! Çünkü dilimizle asla yalan söylemeyecek, kulağımızla kötü sözler dinlemeyecek ve gözümüzle de çirkin şeylere bakmayacağız. Dilimiz daima doğruyu ve hayrı konuşacak. Kulağımız hep güzel ve hak sözleri işitecek. Gözümüz de Allah’ın yarattığı güzel varlıklara bakıp Onun yüceliğine şahit olacak.”
Arif ve arkadaşlarının o Ramazan ayı ve bayram günleri çok güzel ve bereketli geçmişti. Öğrendikleri bilgileri hayatları boyunca uygulamaya söz verdiler.
“Ramazan baharla geldi” yazısını okumak için tıklayın!
Dergimize abone olmak için tıklayın!
İlk yorum yapan olun