Karıncadan insan haklarına (2023/12)

arif'in dünyası karıncadan insan haklarına

Karıncadan insan haklarına

Bahçedeki karıncaları izlemeyi çok seven Arif yine iş başındaydı. Bir karıncayı gözüne kestirip onu takip etmeye başladı. Minik karınca bir ekmek kırıntısı bulmuş taşıyordu.

Karınca öyle hızlı gidiyordu ki, sanki acelesi varmış gibi. O an başka karıncalara da gözü ilişti Arif’in. Hepsi de hızlı hızı davranıyordu. Sanki bir telaş içerisindelermiş gibi.

Arif, ekmek kırıntısı taşıyan karıncayı bir süre takip etti. İşte sonunda yuvasına ulaşmıştı! Kendinden büyükçe olan ekmek kırıntısını yuvasına sokarken, diğer karınca kardeşler de ona yardım ettiler.

Arif, karıncalar arasındaki bu yardımlaşmaya hayran kalıyordu. Zaman zaman onları izlerken “Aferin size karınca kardeşler! Biz insanlara ne büyük dersler veriyorsunuz. Yardımlaşmak, çalışmak, düzen, disiplin… Sizden ne çok şey öğreniyoruz!” diyordu.

Arif ekmek kırıntısı taşıyan karıncanın kendisine seslendiğini hayal etti o an:

“Sevgili Arif! Biz karıncalardan dersler çıkarman çok güzel. Zaten Allah da sizden bunu istiyor. Çevrenize, hayvanlara, bitkilere bakarak dersler çıkarmanızı…”

Arif, annesinin “Dinimiz, karıncaya, bilerek ayak basmanın günah olduğunu söyler” sözünü hatırladı o an. Sonra da “Ne güzel! Karınca gibi küçücük bir canlının dahi hakkını gözeten bir dinimiz var” diye düşündü.

Peygamber Efendimiz (asm) de çevresindeki canlı-cansız her şeye değer verirdi. Çünkü hepsini de Allah yaratmıştı. Hiçbir şey önemsiz ve boşuna değildi.

Arif, karıncanın hakkını gözeten bir dinin, elbette “insan haklarını” da ihmal etmeyeceğini düşündü. İslamiyet, insan haklarına çokça değer verirdi. Allah, gönderdiği peygamberler aracılığıyla insanoğluna bu konuda da doğru yolu gösterdi.

Erkek veya kadın fark etmeksizin her insanın canı, malı, kişiliği vb. pek çok hakkı vardı. İnsanlar birbirlerinin hak ve hukukuna saygı göstermeleri gerekirdi. Kimse kimseye zarar vermemeliydi. İslamda buna “kul hakkı” da denilmiştir.

Arif, bunları düşünürken, karıncalardan birinin seslendiğini hayal etti yine:

“Eyyy koca insan! Bak biz miniciğiz ama ne kadar önemli şeyleri hatırlattık sana değil mi? Biz de Allah’ın kullarıyız. Onun için ‘kul hakkına’ bizim haklarımız da girer. Sakın bunu unutma, e mi?”

“Unutur muyum hiç karınca kardeş? ‘Kul hakkı’ deyince, bilirim ki sizin de hakkınız vardır bunun içinde.”

“Biz karıncalar, siz insanlardan büyük işler bekliyoruz Arif. Bizi örnek almalısınız. Biz işlerimizi birlikte yaparız. El birliğiyle sonuca varırız. ‘Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!’ sözü, bizim sloganımız olmuştur. Bizde çok iyi bir sosyal hayat vardır. Hatta bu özelliğimizden dolayı büyük âlim Bediüzzaman Said Nursî, biz karıncaları ‘cumhuriyetçi’ olarak ifade etmiştir. O, bir zamanlar çorbasının içindeki taneleri bize verip, kendisi de çorbanın suyuyla idare edermiş. Bu hareketinin bizleri ödüllendirmek için olduğunu söylermiş.”

Arif, minik karıncalardan çok büyük dersler öğrenmişti. İnsan hakları, cumhuriyet, hatta demokrasi…

Dünyadaki insanlara ve yaşanan olaylara bakılırsa, insanoğlunun ‘karınca kadrince’ de olsa bu yolda atacağı daha çok adımlar vardı.

Dergimize abone olmak için tıklayın!

işrak resfebe sel sembol şeair-i islam kat'ı

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*