Meryem Tortuk’un anısına…
Büyük çam ağacının meyvesi kozalak Kozi, minik çedenelerini güçlü kollarının arasında özenle saklıyordu.
Hava, su ve toprak ısınmalı, güneş her şeyi büyütüp olgunlaştırmalı ve sonra da yavruları güçlü birer tohuma dönüşmeliydiler. Zaman geçti güneş tepede her şeyi ısıttı. Kozi güneşin ışıklarıyla büyüdü, yeşil minik bir yumruyken artık kahverengi büyük bir kozalağa dönüştü. Minik yavru çedeneler de Kozi’nin güçlü kollarının altında ısınıp büyüdüler. Kabukları kemik parçası gibi sertleşti. Kozi yavrularının artık düşme vakitlerinin geldiğini biliyordu.
Onları toprağa bırakmadan önce hepsiyle konuştu.
“Yavrularım ben kollarımı açtığımda hepiniz minik kanatlarınızla toprağa düşeceksiniz. Yerde kiminiz toprak olacak. Kiminiz böceklerin yiyecekleri olacak, bazılarınız da annemiz çam ağacı gibi fidan olup, sonra çam ağacına dönüşecek. Duam odur ki, hepiniz birer çam ağacı olasınız.”
Artık güneş sıcaklarını iyice arttırdığında Kozi’nin güçlü kolları açıldı. Bütün yavru çedeneler uçmaya başladılar. Ah! Aman Allah’ım o da ne? Havada uçuşan çok tuhaf binlerce farklı tohum vardı. Kimi kendileri gibi kanatlıydı. Kimileri de kanatsız. Ama bütün ağaçlar, çiçekler, her şey tohumlarını bırakmıştı.
Dünyada ne kadar çok canlı yaratmıştı Allah. Tohumcukların hepsi de şaşkındılar. Rüzgâr, toprak, su ve binlerce canlı… Renkler, kokular, sesler bütün yaratıklarda farklı farklıydı. Şaşkınlık ve hayret eden gözlerle bakıyorlardı etraflarında olup biten her şeye. Rüzgârın avuçlarında yavaşça toprağa konduklarında farklı farklı tohumcuklarla tanıştılar. Sarı çiçeğin tohumları, papatya tohumları, çimen tohumları, meşe tohumları…
Milyonlarca tohum, milyonlarca farklı bitki bir arada. Kuşlar farklı, böcekler farklı, büyük büyük hayvanlar, insan yavruları… Bu kadar büyük bir dünyada yaşadıklarını bilmek onları çok mutlu etti. Her şeyin sahibi olan Allah’a kendilerine bu muhteşem çeşitliliği bildirdiği ve gösterdiği için teşekkür ettiler.
Toprak bütün tohumları içine aldı. Rüzgâr sert esti, havalar soğudu, kar yağdı. Minik tohumlar toprağın altında hiç üşümediler. Toprak bir anne şefkatiyle onları sarıp sarmaladı. Biliyorlardı ki, emir gelene kadar toprağın altında kalacaklardı. Bunun için hava ısınacak, su ısınacak, toprak ısınacak ve kendileri de vakti geldiğinde tıpkı anneleri gibi “Bismillah!” diyerek toprağın içinde çatlayıp fidan olmak için başlarını yeryüzüne çıkaracaklardı.
İlk yorum yapan olun