Arif sonbahar mevsimini çok severdi. Ağaç yapraklarının sararması çok hoşuna gidiyordu.
Bir gün bahçedeki bir yaprağı incelemeye karar verdi. Eline aldı ve bakmaya başladı.
Yaprak sanki yanıp kavrulmuş gibiydi. Biraz kahve- rengi, biraz kırmızı, biraz sarı, çok az da yeşil… Sanki bir renk cümbüşü vardı. Arif’e sonbaharı sevdiren şey, belki de tek bir yaprakta bu kadar rengi bir arada görebilmekti.
Arif “Allah’ım! Sen ne güzel yaratıyorsun” deyiverdi o an. “Yapraklar yazın yeşil, sonbaharda ise bir sürü renkte!” Sonra Allah’ın “Mülevvin” ismini düşündü. Ge- çenlerde öğrenmişti bunu. Allah’ın en çok bilinen 99 tane ismi vardı. Bunlara “Esma-i Hüsna” deniyordu. Yani “Allah’ın güzel isimleri”. İşte bunlardan biri de “Mülevvin” idi.
Mülevvin, Allah’ın “renk renk yaratan, yarattıklarına çeşit çeşit renkler veren” manasında bir ismiydi.
Gerçekten de, nereye baksak rengârenk şeyler görüyorduk. Ama meselâ bazı canlılar bizim gibi göremeyebiliyordu. Bir iki renk veya birkaç renkle sınırlı gören hayvanlar vardı. Arif bunları düşününce, çevremizdekileri bize rengârenk bir şekilde gösterdiği için Allah’a şükretti.
Yaprağı incelemeye devam etti Arif. Hatta aklına büyüteçle bakmak geldi. Hemen eve gidip büyütecini de aldı. Tekrar bahçeye geldiğinde, bu sefer daha fazla yaprağa baktı.
İncelediği yaprak sayısı arttıkça, Arif’in şaşkınlığı da artıyordu. Çünkü her yaprakta ayrı bir güzellik vardı. Allah’ın sanatı karşısında hayranlık duymaya, “Mâşaallah, bârekallah” demeye başladı. Bu sözlerin anlamı, “Allah’ım! Sen ne güzel dilemiş ve ne güzel yaratmışsın.” idi.
Arif bir yandan yapraklardaki renk ve desenlere bakıyor, bir yandan da “mâşaallah” demeye devam ediyordu.
O sırada arkadaşı Hayreddin yanına geldi. “Hayrola Arif! Ne yapıyorsun bakayım böyle? Yapraklara bakıp neden mâşaallah diyorsun?” dedi.
Yazının tamamı için dergimize abone olabilirsiniz. Abone olmak için tıklayın!
İlk yorum yapan olun