Karne heyecanı

karne heyecanı

“Akdeeniz, Karadeeniz,

Kar-ne-le-ri isteeriz!”

Haziran ayının gelmesiyle birlikte, okullarda karne heyecanı başlamıştı. Öğrenciler büyük bir coşkuyla bu tekerlemeyi söyleyip duruyorlardı. Bu koroya katılanlardan biri de Arif’ti şüphesiz.

Karne demek “sevinç” demekti onun için de. Çünkü o, sınıfının en çalışkan öğrencilerinden biriydi. Derslerinin hepsini “çok iyi” bekliyordu. Davranış puanlarında da her zaman en iyisini alırdı o.

Karne günü geldiğinde, Arif büyük bir heyecanla okula gitti. Öğretmeni, arkadaşlarının karnelerini verirken, o da merakla bekledi.

Veee… İşte o mutlu an! Gerçekten de ‘çok iyi’lerle, ‘aferin’lerle dolu muhteşem bir karne almıştı.

Eve geldiğinde sevincini anne babasıyla da paylaştı. Onlar da çok mutlu oldular. Arif’e kocaman kocaman öpücükler verdiler.

Annesi, “Bu harika karne ile sadece bizi mutlu etmedin güzel evlâdım.” dedi.

Arif şaşırmıştı. “Başka kimi mutlu ettim ki anne?” diye sordu.

“Tabii ki Allah’ı.” dedi annesi de.

Arif hiç böyle düşünmemişti. Aldığı karneyle ailesini mutlu ediyordu. Ama Allah’ı nasıl mutlu etmişti acaba? “Anne, ben Allah’ı nasıl mutlu etmiş oldum ki?” diye sordu.

“Biraz düşün bakalım istersen.”

“Hımmm, buldum galiba!”

“Neymiş bakalım bulduğun?”

“Allah’ı mutlu ettim, çünkü ben anne babamı mutlu ettim!”

Bu, harika bir cevaptı. Anne ve babasının çok hoşuna gitti. “Allah da hep seni mutlu etsin yavrum” dediler.

Arif, başka şeyler de söylemek istercesine ileriye doğru atıldı.

“Annecim, babacım! Bir şey daha var. Neden Allah’ı mutlu ettiğimin başka bir sebebini daha biliyorum ben, onu da söyleyeyim mi size?”

Bu sefer heyecanlanma sırası, anne babasındaydı. Merak dolu gözlerle, Arif’e baktılar.

“Eeee, neymiş bakalım o sebep? Haydi söyle.”

Arif, biraz daha düşünmek istercesine bekledi ve şöyle dedi:

“Evet, Allah da mutlu oldu. Çünkü Allah, bizim ilim öğrenmemizi ister.

Okula da ilim öğrenmek için gidiyoruz. İlimler, bize Rabbimizi ve Onun yarattığı şeyleri anlatır. Bir de, öğrendiğimiz bilgiler sayesinde, güzel davranışlar sergileriz. Ahlâkımız güzelleşir. Çevremize hep iyilik yaparız. Bu da Allah’ın çok hoşuna gider.”

Arif bunları söylerken, anne babasının gözleri dolmuştu. Karneyi bir yana bırakmış, minik yavrularını seyrediyorlardı. “En büyük ve en güzel karneyi verdin bize” der gibiydiler sanki. Babası söze girdi:

“Güzel evlâdım, sen ahiret karnesini de ‘aferin’lerle doldurmuşsun maşaallah.”

“Ahiret karnesi mi?” diye sordu Arif.

“Evet oğlum, ahiret karnesi. Yani Allah’ın verdiği karne!”

Arif, merakla sordu:

“Baba, Allah da mı karne veriyor?”

“E veriyor tabii. Şimdi bir düşün bakalım: Sen okulda çalışıyorsun ve neticede ders ve davranışlarını değerlendiren bir karne alıyorsun değil mi?”

“Evet.”

“İşte bunun gibi, Allah da bu ‘dünya okulu’ndaki davranışlarımızı değerlendiriyor. Biz Onu göremesek de, O bizi her an görüyor ve neler yaptığımızı meleklerine yazdırıyor. İyilik yaptığımızda bize bol bol sevaplar veriyor. Bunların hepsi amel defterimizde kaydediliyor. İşte bu da bizim ahiret karnemizdir Arif. İnşaallah bu güzel karneyle Cennete gireceğiz.”

Arif, ahiret karnesinin de ‘aferinler’le dolu olduğunu düşününce çok mutlu oldu.

Dergimize abone olmak için tıklayın!

işrak resfebe

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*