Yaz tatili geldiğinde Arif’i ayrı bir heyecan sarmıştı. Okul zamanı fırsat bulamadığı faaliyetler şimdi onu bekliyordu. Bunlardan biri de camiye gidip Kur’an öğrenmekti.
Arif, aslında daha önce Kur’an okumayı öğrenmişti. Fakat tekrar etmediği için unutmuştu. Bu sefer öğrenip unutmayacaktı inşaallah. Bunun için kendisine söz verdi.
Dedesinin söylediği Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifini hatırladı o an:
“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve onu başkalarına öğretendir.”
Bu ne güzel bir müjdeydi! Hem öğretenler hem de öğrenenler çok büyük sevap kazanıyordu.
Arif, Kur’an okumayı öğrendikten sonra onu arkadaşlarına da öğretmeyi hayal etti. Bu çok güzel bir duygu olurdu.
Bu düşünceler içerisinde yaz tatilinin ilk günü camiye koşar adımlarla gitti.
Cami cıvıl cıvıldı. Mahalleden bazı arkadaşlarını da orada görünce buna çok sevindi.
O gün hocalarıyla birlikte Kur’an harflerini tekrar ettiler. “Elif, be, te, se, cim…” diye yüksek sesle hep birlikte okudular.
Arif, harfleri kolayca ezberlemişti. Arkadaşlarıyla birbirlerini dinleyerek ezberlerini kontrol de ettiler.
Kur’an dersine ara verildiği zamanlarda cami bahçesine çıkıp oyunlar oynadılar. Birdirbir, köşe kapmaca, yerden yüksek, yakar top vb. bunlardan bazılarıydı.
Arif o gün Kur’an’dan bir sure de ezberledi. Kur’an’ın ilk suresi olan Fatiha Suresi idi bu.
Ders bitip de eve geldiğinde anne babasına bir sürpriz yapmayı planladı. Akşam yemeğinden sonra babası yemek duası yapmış ve “El-Fatiha” demişti.
İlk yorum yapan olun