Geçmişten gelen çocuk (2023/01)

geçmişten gelen çocuk

Geçmişten gelen çocuk

Uyandığımda nerede olduğumu anlayamamıştım. Hiçbir şey hatırlamıyordum. Burası neresiydi? Nereden gelmiştim? Burada ne yapacaktım? Kafam çok karıştı. Dışarı çıktım ve etrafa bakındım. Daha önce hiç görmediğim yapıda değişik gökdelenler ve mega evler vardı. “Acaba uzayda mıyım?” dedim içimden. Sonra ayaklarıma ve yere baktım. “Yok, uzayda olamam, uzayda yer çekimi var, ayaklarım yere basamazdı.” Çok acıktığımı hissettim. Yiyecek bir şeyler almak için şehir merkezine doğru yürüdüm. Caddedeki insanların kıyafetleri çok garipti. Onlara da benim kıyafetim garip gelmiş olacak ki herkes bana bakıyordu. O da ne! Başımın üzerinden geçen şey bir uçan daire mi? Yok yok değil, taksiye de benziyor. Taksiye benzeyen uçan araç durdu, içine birkaç kişi daha bindi ve tekrar havalandı. Ben sıcak ekmek kokularının geldiği yönü takip etmeye başladım. Fırın mı, nasıl bir yer anlamadım ama hiç çalışan yok. Camın arkasında duran sıcak simit, poğaça ve ekmekleri görüyordum ama nasıl alacağım hakkında hiç bilgim yoktu. Hem param var mıydı acaba?

Elimi cebime attım. Çok sevindim! 50 liram varmış. Ben elimde param ile, bir satıcı yok mu diye bakınırken, giyimi ve tarzı benden çok farklı olan bir çocuk geldi. Bana tip tip baktı. Ben de onu izlemeye başladım. Anlaşılan o da ekmek alacaktı. Çocuk camın arkasındaki ekmek ve simitlerden, parmağı ile hangisini işaret etse o bir anda otomatik olarak paketleniyor ve camekan açılıp ona uzatılıyordu. “Vay be bu harika bir sistem”. Onun yanına yaklaştım, selam verdim. “Arkadaşım, bunu nasıl yapıyorsun? Ben de almak istiyorum da, bak param da var” dedim elimdeki 50 TL’yi göstererek. Paraya baktı, elimden alıp hayretle incelemeye başladı. “Para mı? Kardeşim sen hangi yüzyıldan geldin? Para diye bir şey yok ki” dedi. Parayı incelerken “Bu tarihî bir para, okulda derste görmüştüm.” Ben de şaşkınlıkla “Sen benimle dalga mı geçiyorsun?” dedim. O da “Üzgünüm ama aynı şeyi ben de senin için düşünüyorum” dedi. “Neyse karnım çok aç, ben de senin yaptığın gibi bir işaretimle bir şeyler alacağım” dedim ve cama doğru yaklaştım, bir simit ve bir açmayı işaret parmağımla gösterdim ama olmuyordu.

Çocuk güldü ve yanıma yaklaştı, benim istediklerimi işaret parmağı ile gösterdi. Birden paketlenip cam açıldı ve alabildim. “Teşekkür ederim, adın ne senin?” dedim. “Mucit. Peki ya senin adın ne?” Gülümseyerek ve elimi uzatarak Mücahit” dedim. İsimlerimizin kafiyeli oluşu ikimizi de güldürdü. Sıcak simiti iştahla yerken, 50 liramı ona uzattım. “Alsana” dedim. Tuhaf tuhaf güldü. “Kardeşim anlamıyor musun, ben ne yapacağım bunu? Para diye bir şey yok dedim ya. Ama bir antikacıya ya da koleksiyoncuya verebilirsin. Sana ben ikram etmiş olayım, afiyet olsun” dedi ve yine parmağıyla ayakkabılarına işaret ederek ayağını yere vurduğu anda ayakkabıları onu uçuran bir araca dönüştü. Bisiklet desem değil, paten desem değil. Hiç görmediğim ve adını bilemediğim bir şey işte. Bir anda havalandı. Arkasından “Bekle, dur!” diye seslendim ama hızla gitti.

Yazının tamamı için Ocak sayımızı kaçırmayın!

Dergimize abone olmak için tıklayın!

işrak resfebe sel sembol şeair-i islam

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*