Ben engelliyim

ben engelliyimBen engelliyim

Geçen gün okuldan eve döndüğümde, annem beni üzüntülü bir yüz ifadesiyle karşıladı.

Biraz sonra eve babam geldi. O da annemin bu halini fark etmiş olmalı ki, bana bakıp “hayrola” der gibi göz kırptı.
Akşam yemeğe oturana kadar onun yüzündeki kara bulutlar dağılmadı. Babam dayanamadı ve sordu:

“Hayrola bugün canın sıkkın. İşten geldiğimden beri sadece kuru bir ‘merhaba’nı alabildim?”

Annem canı sıkkın bir ifadeyle, “Sonra konuşuruz” dedi. Babam üstelemedi. Ama ben oldukça merak etmeye başladım. Gerçekten anneme ne olmuştu böyle? Onu hiç bu kadar üzgün ve isteksiz görmemiştim.

Annem bana baktı ve “Hayır, şimdi konuşalım” diyerek fikir değiştirdi. Babam, “Olur” dedi. “Nedir senin canını sıkan şey, birlikte öğrenelim… ki, belki birlikte çözüme kavuşturabiliriz” dedi. Annem bir iki soluklandı ve “Bugün okuldan çağırdılar beni.” dedi.
Babam ve ben göz göze geldik. Babam şaşkın bakışlarını anneme çevirerek “Hayrola” diye sordu. “Nilüfer’den dolayı uyarı aldım.”

Babamın şaşkınlığının bir kat fazlasını ben yaşadım, “Nasıl yani?” diyebildim.

Annem bana bakarak, “Sınıfta bir arkadaşın, babasına senden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş. Babası da bu konuyu bir dilekçe ile okul yönetimine bildirmiş. Sınıf öğretmeni de bana bildirdi. Ne yapacağımı bilemedim.”

Annemin bu çaresiz görüntüsü karşısında gözlerimden iki damla yaş süzülüverdi. Babam annemin elinden tutup, “Merak etme, ben yarın gidip okul müdürü ve sınıf öğretmeni ile görüşürüm. Kızım, sen de üzülme, bir yanlış anlaşılma olduğu ortada. Yarın mesele nedir öğreniriz.”

Ertesi gün babamla birlikte okula gittik. Babam okul müdürünün henüz gelmediğini, ama gelene kadar kapının önünde bekleyeceğini söylerken benim de sınıfa dönmemi istedi. Sınıftaki en ön sıradaki yerime oturdum. Ders zili çalmamış henüz öğretmen sınıfa girmemişti. Ben de acaba benden kim rahatsız olmuş olabilir diye düşünerek, sınıftaki arkadaşlarımı tek tek süzmeye başladım. En arkada oturan Çetin’in bana dik dik baktığını görünce, “İşte bu!” deyiverdim. Kızgın mı veya öfkeli mi olmalıydım bilmiyorum ama kimseye zararım olmadığı halde beni durup dururken şikayet etmek ne anlama geliyordu? Gerçekten merak ettiğim için Çetin’in yanına kadar gittim ve sordum.

“Merhaba Çetin. Nasılsın?”

Çetin başını başka yöne çevirmiş, konuşmak istemiyor gibi bir tavırla, “Sana ne! Git başımdan!”

“Beni şikayet etmişsin… Sadece benden niçin rahatsız olduğunu merak etmek istedim.”

“Öğretmene sorarsın.” dedi burun kıvırarak.

“Daha öğretmen gelmedi.”
“İyi ya, gelirse sorarsın.”
“Çetin, gerçekten bende seni rahatsız edecek ne buldun? Bu soruma cevap verirsen, gidip yerime oturacağım.”

“Şu halini görmüyor musun?”
“Ne varmış halimde?”
Çetin durdu ve tüm nefesini cümlelerine yükledi:
“Pofff… Bir de soruyor ne varmış halinde diye… Görmüyor musun, her gün iki koltuklu değnekle sınıfa geliyor ve en önde oturuyorsun. Seni gördükçe yaşama sevincim azalıyor. Seni görünce, kendi halime bakıp diyorum ki, bir gün ben de mi bunun gibi olacağım? İşte bu yüzden beni ve sınıftaki diğer arkadaşlarımı rahatsız ediyor, motivasyonumu düşürüyorsun. Başka bir sınıfa git, hatta başka bir okula git. Seni burada görmek istemiyorum.”

Bu sözleri söylerken, kimi arkadaşlar ayıpladı Çetin’i, kimi arkadaşlar da ona destek verdi. Kırıldım. Ama dik durmalı ve üzüntümü göstermemeliydim.

Yerime oturdum ve kitaplarıma gömüldüm. Bir şey söylemeden o günü öylece geçirdim.

Babam o gün okul müdürüyle görüşmüş. Müdür bu dilekçeden oldukça rahatsız olduğunu hatta dilekçeyi veren veli ile özel görüşeceklerini söylemiş.

Okullar bir hafta ara tatil oldu. Tatil sonrası okula gittiğimde, yine sınıfta en ön sırama oturdum. Defter, kalem ve kitaplarımı çıkarmış derse hazırlanıyordum… Tam o sırada kapı açıldı. Tekerlekli sandalye olduğu halde bir çocuk sınıfa girmeye çalışıyordu. Tekerlekli sandalyeyi tutan çocuğun babasıydı. Sağlı sollu dengeyi sağladıktan sonra, içeri girdiler. Tekerlekli sandalyede kim mi oturuyor dersiniz? Tabii ki, Çetin… Top oynarken, yere düşmüş ve sağ ayağını kırmış… Bir haftadır yürüyemiyormuş. Koltuk değnekleri ile evde idare etmiş, ama doktor okula gidecekse, mutlaka tekerlekli sandalye kullanmasını tavsiye etmiş.

Göz göze geldik. Başını mahcup bir şekilde yere eğerken, ben de o utanmasın diye başımı başka yöne çevirdim. Sanıyorum Çetin’in tek kelime etme ihtiyacı yoktu. O mahcup ifadesi bana göre her şeyi anlatıyordu.

Arkadaşlar bu ve benzeri hikayeler çok yaşanıyor. Söylemek istediğim şey şu; engelliler sınırlı sayıda yaşıyor olabilir. Ama hepiniz engelli adayı olduğunuzu asla unutmayın.

“Engellilik Farkındalıktır” sayımızı okumak için tıklayın!

aralık engellilik

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*