Sonbaharın ilk günleriydi. Arif köyden henüz dönmemişti. Burada çok güzel vakit geçiriyordu. Şimdi harika bir görev onu bekliyordu.
Dedesi ve ninesiyle birlikte bahçeye fidan dikeceklerdi.
Arif çok heyecanlıydı. Hayatında ilk defa yapacaktı çünkü bu işi. Fidana astıkları bir karta, Arif’in ismini de yazmışlardı.
Arif “Bu fidan büyüyünce, benim ağacım olacak inşaallah!” dedi.
İlk yaptıkları iş, toprağı güzelce kazmak oldu. Sonra da fidan kökünü dikkatli bir şekilde yerleştirdiler. Ardından üzerini toprakla örttüler.
Sulamayı da ihmal etmediler.
O an dedesi, Arif’e, Peygamber Efendimizin (asm) bir hadis-i şerifini söyledi:
“Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile, bugün elinizdeki fidanı dikin.”
Arif, bu hadis-i şerifi duyunca çok sevindi. Aynı zamanda çok şaşırdı da. Çünkü kıyametin kopması yakınsa, fidan dikmenin ne anlamı olabilirdi ki? Sormadan edemedi:
— Dedeciğim, Peygamber Efendimiz ne demek istemiş bu hadisinde?
— Güzel torunum, Sevgili Peygamberimiz, bu hadisiyle bizleri fidan dikmeye, yani çevreyi ağaçlandırmaya, ormanlık alanlar oluşturmaya teşvik ediyor.
— Ama dedeciğim, “Kıyamet bile kopacak olsa, elinizdeki fidanı dikin” demiş, çok ilginç değil mi?
— Evet, ilginç. İşte bu da bize fidan dikmenin önemini ifade ediyor.
— Ama kıyamet koptuktan sonra o fidan ne işe yarar ki?
— Güzel torunum, böylelikle bir gün veya çok az bir zaman dahi olsa; o fidan, toprak ve suyla buluşmuş olacak, yani hayat bulacak. Sence buna değmez mi?
— Değer dedeciğim, elbette değer. Hem böylelikle biz de sevaba gireriz, değil mi?
— Hem de nasıl! Çünkü Allah, bizim niyetimize bakar. Yani “Bu kulum, ‘Nasıl olsa kıyamet kopacak, elimdeki fidanı dikmeye ne gerek var?’ demedi, yine de onu toprakla buluşturdu. Böylelikle o fidanın da, Benim ‘Hayy ve Muhyî’ (hayat sahibi ve hayat veren) manasındaki isimlerime mazhar olmasına vesile oldu.” der.
Arif, dedesinden bunları duyunca, diktikleri fidana bakarak “Ya Hayy!” deyiverdi.
Aslında her tohum ve fidan da, kendi dilleriyle “Ya Hayy!” diyorlardı.
O an, fidanın konuştuğunu hayal etti Arif. Şöyle dua ediyordu sanki fidan:
“Ey Yaratıcım! Bana büyüyüp yeşerme gücü ver. Küçük hakikatimi sümbülle, ağacın büyük hakikatine çevir. Tâ ki, Senin sanatını daha güzel göstereyim.
“Ve beni bu toprağa dikip sulayanları, Kıyametten sonra yeniden dirilterek Cennet bahçelerinde yaşat. Onlar burada beni yeşerttikleri gibi, Sen de onları orada yeşert! Burada benden meyve yedikleri gibi, Cennette de meyvelerimi yesinler.”
Arif, hayal gücüyle yaptığı bu duaya “Âmin” dedi.
Fidanın duasını, dedesi ve ninesiyle de paylaştı. Onların da çok hoşuna gitti.
O gün, çok güzel ve bereketli geçmişti.
Melekler onlara dua ettiler. Allah da onlardan razı oldu.
Dergimize abone olmak için tıklayın!
İlk yorum yapan olun