Kur’ân Okumak

Her yaz mevsimi geldiğinde Arif’in en önemli meşguliyetlerinden biri de camiye devam ederek “Kur’ân okumak” olurdu.
O yaz tatilinde köye gittiklerinden, köy camiinde arkadaşlarıyla birlikte her gün Kur’ân okudular.
Bir keresinde hocaları “Bugün ‘dışarıdaki Kur’ân’ı da okuyacağız” diyerek, Arif ve arkadaşlarını caminin bahçesine davet etti.
Herkes şaşırmıştı. “Dışarıdaki Kur’ân” tabirini ilk defa duyuyorlardı çünkü.
Ama Arif bir şeyler tahmin etmişti.
Çünkü evde sık sık okuduğu Risale-i Nur eserlerinde “Kâinat Kitabı”ndan, hatta “Kâinat Kur’ân’ı”ndan söz ediliyordu.
Bahçeye çıktıklarında Kur’ân hocaları, Arif ve arkadaşlarını bir üzüm asmasının altında topladı ve şöyle seslendi:
“Haydi bakalım! Şimdi her birimiz Allah’ın bu ‘üzüm ayetini’ okuyalım.”
İfade, onlara biraz tuhaf gelmişti doğrusu. Çocuklardan biri sordu:
“Hocam, üzüm bir ayet midir ki? Nasıl okuyacağız onu?”
“Sevgili çocuklar, ‘ayet’in kelime anlamı ‘delil’ demektir. Yani aslında bütün varlıklar, bize Allah’ın varlığını anlatan birer delildir. Bu deliller üzerinde düşündüğümüzde, Kur’ân ayetlerini okuduğumuz gibi bu ayetleri de okumuş oluruz. Böylelikle yaratılanlar
üzerinden Allah’ın varlığını, isim ve sıfatlarını öğrenmiş oluruz.”
Bu kısa açıklamadan sonra çocuklar “Hocam, bu üzüm ayetini nasıl okuyacağız o zaman?” dediler.
“Meselâ,” dedi hocaları, “Birer bal tulumbacığı gibi olan şu lezzetli üzüm tanelerini bir düşünelim. Bu asmada belki yüz tane salkım var. Her salkımda belki yüz tane üzüm var. Bu durumda bu asmada 1000 (bin) tane üzüm oluyor. Bütün bu tanelerdeki lezzetli tat ve kokuların ise, görünüşte şu kupkuru ve cılız bir asma çubuğu aracılığıyla geldiği görülüyor. Hâlbuki o kuru çubukta o üzümlerin ne tadı ne de kokusu var. Çıktığı toprakta da üzümün tadı ve kokusu yok. Üzüm tanelerinin
içinde işleyen hava zerreleri ve güneş ışınlarında da, o özellikleri verecek bir güç, ilim ve irade söz konusu değil. O halde bu lezzetli üzüm salkımlarını, bize, sonsuz merhamet sahibi “Biri” kendi görünmeyen hazinesinden ikram ediyor olmalı.
O zat aynı zamanda sonsuz bir güç, ilim ve irade sahibi de olmalı. Bütün kâinata sözü geçmeli. Çünkü tek bir üzüm tanesinin varlığı için bütün bir ağaç lazım.
O ağacın yetişmesi için toprak, hava, su ve güneş lazım. Yani tek bir üzüm tanesi için bütün sistem lazım. O halde her şeyi yaratamayan, tek bir üzüm tanesini de yaratamaz. Başka bir ifadeyle, tek bir üzüm tanesinin sahibi kim ise, kâinatın sahibi de ancak o olmalıdır.
“İşte çocuklar, üzüm tanelerini birer ayet gibi bu şekilde okuyabiliriz mesela. Bu okuma örneklerini arttırdıkça da kâinatı bir Kur’ân gibi okumaya başlamış oluruz.”
O günkü Kur’ân dersi bambaşka geçmişti.
Arif ve arkadaşları büyük bir keyif almıştı. Hem cami içerisinde Kur’ân okumuş hem de dışarıya çıkarak kâinat camiindeki Kur’ân’ı okumuşlardı. Başta üzüm, ağaç olmak üzere çiçek, böcek, hatta “insan” denilen “ayetler” üzerinde derin derin düşünmek çok şey öğretmişti onlara…

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*