İlk öğretmenimi hatırlıyorum; Halime Sezgin
İkinci öğretmenim; Hilmi Yüce…
Üçüncüsü de; İsmail Erkan’dı.
İlkokuldaki bu üç öğretmenimi unutamıyorum.
Onlardan öğrendiğim ilk bilgileri de…
İlk matematik dersim, ilk fen bilgisi, ilk Türkçe dersim…
Hatta ilk resim dersimi de…
İlk kez gördüğüm boya kalemlerine büyülenmiş gibi bakmıştım. Rengârenk kalemleri çizdiğim, “Cin Ali” karakterlerinin üzerinde denemiştim. Ortaya eciş-bücüş bir şey çıkmıştı.
Halime öğretmenim, çizdiğim ilk resmi görünce, kalemimi aldı ve “Bak, kol ve el iç içe girmiş. Kanatlara benzetmişsin. Hâlbuki şuraya el çizip koldan ayıracaksın. Tamam mı?”
Aynen dediği gibi yaptım. Ortaya harika bir çizim çıktı. Belki de Halime öğretmenimin bu iki dakikalık ilgisi benim resim dersini sevmeme ve daha da iyi çizmeme sebep oldu. Sınıf atladıkça dersler de değişiyordu. Eğik ve düz çizgilerin yerini harfler alıyordu.
Harflerin yerini heceler… Tek tek sayılar bitişik sayılara, sonra toplama ve çıkarmalara bıraktı. En korktuğum sayılar çarpım tablosuydu. Devasa bir pano gibi üstüme üstüme geliyordu. Öğrendikçe o korkunç görünen sayılar, sevimli birer kediye dönüşüvermişti. En sevdiğim ders resimdi. Artık “Cin Ali” çizimleri geride kalmıştı.
Portreler, Osmanlı padişahları, savaş sahneleri…
Bir gün resim dersinde İsmail öğretmenim,”Bu görüntüyü nereden kopya çektin?” demişti de, sonra sorunun anlamsız olduğunu gülümseyerek fark etmişti. Çünkü pencere dışını işaret ederek, “Bu gördüğünüz manzarayı ve tepeyi çizin” demişti… Haliyle kopya çekmem imkânsızdı. Sonra defterimi alarak, tüm sınıf arkadaşlarıma gösterdi, “Siz de arkadaşınız gibi çizmeyi deneyin” demişti. Halime öğretmenimden disiplini, Hilmi öğretmenimden şefkati, İsmail öğretmenimden de güzel anlatımı öğrenmiştim. Eğitim hayatıma daha birçok isim girdi. Hepsi hayatıma şekil ve yön verdi. Tüm çabalarını bizi eğitmek için harcayan öğretmenlerimiz, karakterimize şekil vererek bu noktaya kadar getirdi. Şimdi öğrendiğim tüm bilgi ve donanımı, kendi öğrencilerime, üstelik büyük bir sabırla öğretmeye çalışıyorum. Hepsine olan minnet borcumu, ömrümün sonuna kadar yüreğimde taşıyacağım.
PEYGAMBER MESLEĞİ: ÖĞRETMENLİK
Eğitimin temel taşı öğretmendir. Bu mesleğin ilâhî bir meslek olduğunu söylersek abartmış olmayız. Allah, Hazreti Âdem (a.s.)’a eşyanın isimlerini dolayısıyla insanlığa bilmediklerini öğretmemiş miydi? Peygamberleri ilim ve hikmetle donatıp insanlığa öğretmen tayin eden O’dur. Peki, yeryüzünün en büyük öğretmeni kimdir, diye soracak olursak? Elbette ki,
“Ben ancak bir öğretmen olarak gönderildim.”
(İbn Mace, Mukaddime, 17) diye buyuran Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’den (asm) başkası olamaz.
Bu açıdan bakılırsa, bütün öğretmenler, Allah’ın ölçülerine göre iyi ve güzel olanı öğrettikleri müddetçe, Peygamberimizin meslektaşları sayılır.
Ne mutlu, peygamber mesleğini kıyamete kadar sürdüren öğretmenlerimize. Bütün öğretmenlerimizin ellerinden ve
yüreğinden tek tek öpüyoruz.
İlk yorum yapan olun