Sürpriz gezi

Latifhan’ı, güneşin gözlerini kamaştıran ışığı değil sınav stresi uyandırdı.
Kahvaltıda her zamanki neşesi yoktu. Neşesi de konuşkanlığı da yerini sınav heyecanı ve korkusuna bıraktı. Bütün gece rüyasında tüm cansız varlıkların; masanın, çamaşır makinesinin, koltukların vs. İngilizce konuştuğunu gördü, kan ter içinde sürekli uykusu bölünüp uyandı.
Kahvaltı masasında oğullarının sınav stresinden dolayı suskun olduğunu fark eden anne ve babası çocuklarının üzerine gitmek istemedi. Ama küçük kardeşi ısrarcıydı. Sürekli, “Ağabey ne oldu? Ağabey bize küstün mü?” diye sorup durdu. Latifhan kardeşi Mehmet Emin’e sadece, “Hayır sınavım var, heyecanlıyım.” demekle yetindi. Servis şoförünün korna sesini duyan küçük çocuk, elinde İngilizce defteriyle hemen bahçeye koştu. Okula varıp da sınıfa girdiğinde herkes harıl harıl İngilizce sınavına çalışıyordu. Çok geçmeden İngilizce öğretmeni Berna Hanım sınıfa girdi ve her zamanki gibi sınıfı selamladı.
“Good morning children!”
Öğretmen, yoklama defterini kapattı ve kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilere şöyle dedi.
“Sevgili çocuklar, normalde bugün sizi yazılı-yoklama yapacaktım ama vazgeçtim. Çünkü bugünkü ders saatimizde sizinle daha
önemli ve kıymetli bir şey yapacağız.” Tüm sınıf şaşkındı. Sınıf başkanı olan Latifhan dayanamayıp parmak kaldırdı. Öğretmeni ona söz hakkı verince şöyle dedi. “Öğretmenim, İngilizce yazılısı ertelendi mi yani?”
Berna Hanım, “Evet” manasında başını sallayınca tüm sınıf alkışlamaya, gülmeye başladı. Tam sustukları anda, Latifhan’ın, “Az daha bu sınav yüzünden deliriyordum, rüyamda koltuk takımı bile İngilizce konuşuyordu, hadi onu geçtim katı meyve sıkacağımız İngilizce şarkı söylüyordu!” demesi üzerine tüm sınıf yeniden gülmeye başladı. Berna Hanım, sınıfta sessizliği sağladıktan sonra, onlara ikişerli düzgün bir sıra olmalarını söyledi. Çocuklar ip gibi uzunca bir sıra oldular. Öğretmenlerini takip ederek bahçeye indiler ve serviste söylenen yerlere oturdular.
Berna Hanım, servisteki küçük mikrofonu eline aldı ve çocuklara gidecekleri yerde yaramazlık yapmamalarını sıkı sıkı tembihledi.
Tüm ısrarlara rağmen nereye, ne gezisine gittiklerini öğrencilerine söylemedi. Okula çok yakın bir mesafede servis aracı park yapınca çocuklar merakla sağa sola bakınmaya başladılar. Gözlerine ilişen ilk büyük tabelada şu yazı vardı; “İşitme Engelliler Okulu.”
Berna Hanım, öğleye kadarki üç ders süresince sınıfına önce işitme, sonra da Görme Engelliler Okulu’nu gezdirip, onların empati yapmasını sağladı. Gezi boyunca zaman zaman duygulu anlar yaşandı. Görme engelli küçük Ulaş’ın, “Gökyüzü şu an hangi renk, sizin gibi görmeyi ne kadar çok isterdim bilemezsiniz. Benim için de gökyüzünü izler misiniz?” deyişi hepsini ağlatmıştı.
Okula dönüş için servise bindiklerinde kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Bu sessizliği bozan Latifhan oldu. Gözleri ıslaktı konuşurken.
Şöyle dedi: “Öğretmenim bundan böyle gözlük takan arkadaşlarıma “Dört Göz” demeyeceğim ve engelliler için yapılan asansörleri ve merdivenleri asla kullanmayacağım. Bir de her gün en az beş dakika Ulaş için gökyüzünü izleyip, verdiği bunca nimet için gözlerimiz, gökyüzümüz için Allah’a teşekkür edeceğim.” Küçük çocuk sözlerini bitirdiğinde herkes susuyordu. Serviste, “Simiiiit, taze simiiiit, sıcak simiiiit!” diye bağıran yaşlı simitçinin sesi yankılanıyordu.

MİNE TAŞDEMİR

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*