Dünyamızın Buhar Kazanı: Denizler

deniz, dünya

Uçsuz bucaksız uzay denizinde bir gemi gibi seyahat ettirilen Dunya gezegenimizin dörtte üçü sularla kaplı.

Uzaydan bakıldığında masmavi görünen bu şirin gezegeni, Allah bizler için bir “misafirhane” olarak yaratmış.

Güneş’i Dünya’mıza bir soba ve lamba yapıp, Ay’ı takvimcilik vazifesiyle görevlendirmiş.

Dünya, Güneş, Ay, diğer gezegenler ve yıldızlar… Hepsi de çok hassas bir ölçüyle konumlandırılmışlar. Aralarındaki mesafe, çok ince ölçülerle ayarlanmış.

Arif, Dünya’mız ve onun da içerisinde bulunduğu Güneş Sistemi hakkındaki bu bilgileri okudukça hayretler içerisinde kaldı.

Gerçekten de kâinatta muhteşem bir düzen ve uyum vardı. Mesela Güneş, Dünya’ya biraz daha yakın olsa, Dünya ateşler içinde kavrulurdu. Tam tersine, az daha uzak olsa, bu sefer de Dünya buzullar içerisinde kalırdı. Her iki durumda da Dünya’da hayat mümkün olmayabilirdi. Çünkü Allah, bildiğimiz maddî hayatın devamını bu şartlarla dilemişti.

Arif, bu hassas düzen ve ölçülerin, hayatın devamı için sürekli korunması gerektiğini düşününce, Allah’ın ne büyük bir kudret sahibi olduğunu bir kez daha anladı. Cenab-ı Hak her anda ve her yerde hükmediyordu. Ayrıca uzaydaki bu harika düzen ve dengenin, Dünya’nın içindeki varlıklarda da devam ettiğini okuyunca, Allah’ın sanatı karşısındaki hayranlığı bir kat daha arttı.

Mesela denizlerdeki muhteşem denge ve düzen… Karada olduğu gibi deniz canlılarının da doğumları, ölümleri, beslenmeleri vs… Arif sadece balıklardan bir türün bile binlerce yumurta bıraktığını öğrenince denizlerdeki bu kusursuz dengeyi daha iyi anladı.

Üstad Bediüzzaman, denizler için “dünyamızın buhar kazanları” ifadesini kullanıyordu. Bu ne güzel bir tâbirdi. Gerçekten de bir kazan gibi olan şu Dünya’mızda milyonlarca metreküp su, Güneş ışınlarıyla buharlaşıp; yine aynı miktardaki su kütlesi, yağmur olarak geri dönüyordu. Yani yine muhteşem bir denge vardı.

deniz

Bediüzzaman Hazretleri “rahmet havuzları” tabirini de kullanmıştı denizler için. Çünkü Allah’ın rahmetini gösteriyordu gerçekten. Canlılar için çok önemli olan su, Allah’ın bize şefkat ve merhametini gösteren bir rahmet eseriydi.

Arif bütün çevreyi olduğu gibi denizleri de temiz tutmak gerektiğini düşündü. İnsanoğlu maalesef yanlış uygulamalar sonucunda bıraktığı ölçüsüz ve aşırı atıklarla denizleri kirletebiliyordu. “Rahmet havuzları”nı kendisi için “zahmet bataklıklarına” dönüştürebiliyordu.

Arif, tek çarenin, Allah’ın kâinata koyduğu düzene uymak olduğunu düşündü. Onun yarattığı ve devam ettirdiği düzene, her zaman uygun hareket etmeliydi. Gerçek anlamda “çevrecilik” de böyle olabilirdi. O zaman Dünya’mız, denizlerimiz, nehirlerimiz, ormanlarımız… her şey ama her şey çok daha güzel olacaktı.

Dergimize abone olmak için tıklayın!

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*