Tekne orucu da ne?

Ben de ilk kez çocukken duymuştum “Tekne orucu” nu. “Ben de oruç tutmak istiyorum!” diye tutturunca “Tamam sen de tekne orucu tut” dediler. Ama tekne orucu da ne? Tekneye mi bineceğim? Tekne de balık tutar gibi bir şey mi? Hiçbir şey anlamamıştım. Ben sadece tıpkı büyükler gibi oruç tutmak istiyordum. Neden benimki farklı olsun ki?

O gün sahura beni de uyandırdılar. O saatte herkesin uyanmış olması ve birlikte bir şeyler yememiz beni heyecanlandırmıştı. Suyumu da içtim ve o gün oruç tutmaya niyet ettim. Bana “Yalnız sen öğlene kadar tutarsın” dediler. “O niye?” dedim, sinirlenmiştim.”- Çünkü seninki tekne orucu” dediler. Bu ne ya bir tekne orucudur gidiyor. Hiç kimse bana tekne orucunu tam olarak açıklamıyor. Hem ben öğleye kadar tutmak istemiyordum. Gerçek oruç tutmak istiyordum. Onlar ne derse desin karar vermiştim. Öğleye kadar tutmayacaktım. Akşam ezanı okununca büyüklerle beraber iftar yapacaktım.

Öğleye kadar iyi dayanmıştım. Acıkmıyordum ama su içmek istiyordum. Öğle ezanı okunduğunda annem bana “Sen artık iftar yapabilirsin. Çünkü seninki tekne orucuydu.” dedi.

İçten içe kızmıştım. Annemin tepside benim için getirdiği yiyecek ve suya baktım. “Hayır, orucumu tam tutmak istiyorum” dedim. Annem: “Bak yavrum, çocukken biz de böyle yarım gün oruç tutardık. Büyükler, bizi oruca alıştırmak için böyle sahurdan öğleye kadar oruç tuttururlardı. Böylece küçük yaşta çok usandırmadan, bıktırmadan oruç ibadetine alışmış olurduk. “Anne ben usanmam ki, tam tutsam ne olur?” dedim. O da, “Sen bilirsin ama bu vakte kadar tutmuş olman bile çok güzel, istediğin zaman iftarını açabilirsin. Allah sana sevabını verir.” dedi. O gün sabretmenin nasıl bir şey olduğunu belki de ilk kez çok iyi anlamıştım. Oruç tutmak sabırlı olmayı öğretiyordu. Güçlü olmayı, dayanıklı olmayı da… Susuzluğum arttıkça ve ben su içmemek için direndikçe kendimi daha da büyümüş bir kahraman gibi hissediyordum. İçten içe mutlu oluyordum.

İkindi ezanı vakti gelmişti. Annem ve babam bana yine “Bak senin ki zaten tekne orucuydu, gel suyunu iç yemeğini ye artık” dediler.

Çok susamıştım. Ağzım kurumuştu. Orucumu açmayı yine kabul etmemiştim. “Baba, peki neden tekne orucu anlamıyorum?” dedim. Babam, “Esasında onun adı tenkiye orucudur. Tenkiye demek ‘kimliklenmek, kayıt edilmek’ gibi anlamlara gelir. Sen bir Müslüman çocuğu olarak, oruç ibadetine ilk adımı attın, oruçlularla kaydedildin inşallah. Tenkiye orucu zaman içinde ‘tekne’ olarak isim değişikliğine uğramış.”

İkindi namazı için abdest alırken içimden suyu kana kana içmek geliyordu. Önce ağzımı çalkalayıp tükürdüm ama sonra suyu tekrar ağzıma aldığımda dayanamayıp yutmuştum. Sonra da musluğa ağzımı dayayıp içebildiğim kadar içtim. Oysa bütün gün anneme babama direnmiştim yiyip içmemek için. Çok üzülmüştüm. İkindi namazına başlamadan önce üzüntümü anneme babama anlattım. “Sen yaşına göre fazlasıyla sabrettin, orucunu tuttun. Olsun, bak öğleye kadar değil ta ikindiye kadar tuttun.” dediler. Rahatlamıştım. “O zaman akşama ezanına kadar tekrar tutacağım” dedim. Güldüler ve “Tamam tut” dediler.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*