“Ah hocam, canım hocam, canım, cananım Hocam. Merkebini (eşeğini) ver bana. Odun çekeyim.” demiş.
Hocanın o komşusu, ödünç (emanet) nedir bilmezmiş.
Her zaman bir şey alır, ama geri vermezmiş.
Bir ders vermek istemiş Nasreddin Hoca komşusuna.
“Eşek tarlada. Hiç isteme boşuna.” demiş.
Aksiliğe bakın ki, birden anırmış eşek. Komşusu fena kızmış.
Demiş ki, kükreyerek:
“Bre Hoca, yakışır mı, yalan söylemek sana? Merkep ahırda imiş, anırıyor baksana!
Bir de tarlada deyip, kandıracaktın beni. Anırmasını duydum, seni yalancı, seni!”
Hoca hiddetle kalkmış. Dik dik bakmış adama:
“Bre arlanmaz, utanmaz. Sözüme inansana!
Ak sakalımla, bana inanmıyorsun ahırdaki eşeğin sözüne kanıyorsun.”
“Merkebi sana versem, kalkar ip de istersin, ama ipe un serdim. Boş boşuna beklersin.”
Komşusu afallamış, bakınmış şaşkın şaşkın.
“İpe un serilir mi? Aman hocam ne yaptın?” demiş.
“Serilir.” demiş Hoca. “Gönlüm yoktur vermeye. İpe un da sererim, vermek istemeyince…”
Dergimize abone olmak için tıklayın!
İlk yorum yapan olun