Bundan bir iki sene öncesine kadar “ev okulu”, Arif için ulaşılması zor bir hayaldi. Dünyanın bazı ülkelerinde “evde eğitim-öğretim” olduğunu duyuyor, ancak çok merak ediyordu. Şimdi virüs salgını sebebiyle bir nebze de olsa bütün dünya tatmıştı bu duyguyu. Tabii buna “ev okulu” denirse…
Evde bilgisayarın veya tabletin başına geçip anlatılanları dinlemek, doğrusu ilk zamanlar için heyecanlı bir deneyimdi. Ama gün geçtikçe sıkıcı bir hâl almaya başlamıştı.
Arif en çok da arkadaşlarıyla bir arada olmayı özlüyordu. Onların yakınlığını ve sıcaklığını hissedememek gerçekten kötüydü. Bu sebeple “Allah’ım beni okuluma ve arkadaşlarıma kavuştur” diye hep dua ediyordu.
“Hey gidi bee… Eskiden zil de çalardı!” diye iç geçirdi bir ara. Hele teneffüs zili kulaklarında çınlıyordu şimdi.
O ses, onun için heyecan dolu oyunlar demekti. Her ders zili de yeni bir heyecandı tabii. Yeni şeyler öğrenmek… Hem de arkadaşlarıyla birlikte… Can kardeşleriyle bir arada…
Arif bütün bunları çok ama çok özlemiş olmalı ki, derinden bir “Oofff!” çekiverdi. Onun bu sıkıntılı halini fark eden annesi:
“Hayırdır oğlum, neyin var? Anlatılanları anlamadın mı yoksa?”
“Hayır anne, anlamamak değil de ben okulumu ve arkadaşlarımı çok özledim.”
“Haklısın Arif, özlememek elde değil. Kendimi senin yerine koymaya çalışıyorum da, zor bir durum gerçekten. Ama öyle anlaşılıyor ki biraz daha sabredeceğiz. Allah bizi imtihan ediyor. Sevdiklerimizle imtihan ediyor. Bize bol bol bol verdiği nimet ve imkânların, şimdi geçici bir süre yokluğunu yaşatarak, değerini bildiriyor aslında.”
O an Arif’in aklına dedesinin geçenlerde söylediği bir cümle geldi:
“Her şey zıddıyla bilinir.”
Gerçekten de öyleydi. Bildiğimizi zannettiğimiz şeyleri, aslında ‘yokluklarında’ daha iyi anlıyorduk. “Belki de gerçekten bilseydik, elimizden kaçmazdı” diye düşündü Arif.
Sağlığın kıymetini maalesef hastayken anlıyoruz çoğu zaman. Halbuki sağlıklıyken değerini bilsek, belki de hasta olmaz ya da çok az hastalanırdık.
Peygamber Efendimiz (asm) “İki nimet vardır ki insanların çoğu onun kıymetini bilmez. Biri sağlık, diğeri de boş vakit” buyurmuş.
Arif bütün bunları düşündüğünde her şeyin bir nimet olduğunu bir kez daha anladı. Okula gidebilmek, arkadaşlarıyla bir arada olabilmek, eskide olduğu gibi yine beraber oyunlar oynayıp şakalaşabilmek… Her şeyin değerini vaktinde bilmeli ve bunun için Allah’a şükretmeliydi.
Şükredilmeyen nimetler, değeri bilinmeyen imkân ve fırsatlar belli ki şimdi bize kıymetlerini bildiriyorlardı bir bir. Ama anlayana tabii…
Arif’in bu düşünceli ve sorgulayan halini fark eden annesi “Hadi oğlum, istersen biraz dinlen” dedi.
O gün de öyle geçmişti.
Ama yeni bir ümitle…
Özlediği güzelliklere yeniden kavuşabilmenin temennisiyle…
İlk yorum yapan olun