Arif doğum gününü iple çekiyordu. Ama bu sefer daha farklıydı. Çünkü bu sene onun doğum günü, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) doğum gününe denk gelmişti.
Evet, Mevlid Kandili’nde hem kendisinin hem de Peygamber Efendimizin doğum gününü birlikte hissedecekti. Bu, gerçekten
bambaşka bir duyguydu.
Efendimiz (asm), Hicrî aylardan Rebiülevvel’in 11. gününde doğmuştu. Mevlid Kandili idi bugün.
Arif o gün geldiğinde, bol bol salâvat getirdi. Defalarca “Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed” dedi.
Bu, Peygamber Efendimiz için yapılan bir dua idi.
Anlamı da şöyleydi: “ Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e salât ve selam eyle.”
Arif o gün takvim yaprağını kopardığında ise üzerinde Peygamberimizin şu hadis- i şerifini okudu: “Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salâvat okuyandır.” Buna çok sevinmişti. Çünkü o saate kadar bol bol salâvat getirmişti zaten. Okuduğu bu hadis-i şerifin de teşvikiyle salâvat getirmeye devam etti.
Hatta bir ara, Ramazan’da teravih namazlarının arasında getirdikleri salâvatları hatırlayarak nağmeli bir şekilde okumaya devam etti. Okudukça rahatlıyordu sanki. Onun bu hâlini gören dedesi çok mutlu oldu. “Aferin sana Arif” dedi, “Biliyor musun,
Allah senin bu halinden çok razı ve hoşnut oluyordur.” diye söze devam etti. Ardından Arif’e bir ayet-i kerime meâli okudu. Allahu
Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de, Ahzab Suresi’nin 56. ayetinde şöyle buyuruyordu:
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât ve selâm edin.”
Arif, bu ayet-i kerimeyi öğrendiğinde daha da mutlu oldu. “Ne güzel!” dedi. “Hem Allah’ın hem de Peygamber Efendimizin istediği bir şeyi yapıyorum” diye düşündü.
Arif, salâvatlarla geçirdiği Mevlid Kandili’nin akşamında, babasından çok özel bir doğum günü hediyesi aldı.
Babası ona bir “gül” getirdi.
“Bu ‘gül’ ile hep gül inşaallah” dedi.
Çiçeklerin efendisi olan gül, Âlemlerin Efendisi olan Peygamber Efendimizi simgeliyordu.
Arif, gülü eline aldı. Kokladı, kokladı… Tüm nefesini içine çekti.
Sanki Cennetin kokusunu almıştı.
O sırada, minik gözlerinden yaşlar damlamaya başladı. Bu, mutluluk ve özlemin gözyaşlarıydı. Bir damla da elindeki güle düşmüştü.
Gülün üzerindeki gözyaşına bakarken, dilinden aynı dua aktı: “Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed!”
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed