Garip Dede

Mahallemizde top oynadığımız alanın yakınında tek katlı küçük bir ev vardı. Uzun zamandır boş duruyordu. Ancak son günlerde
birinin taşındığını duyduk. Bir gün top oynarken gördüm ki, garip bir dede kedilere yiyecek bir şeyler verdi, süt ve su koydu, sonra içeri girdi.
Bu tuhaf dedenin yalnız yaşadığı kanaatine varmıştık artık. Çünkü yanında kimse olmuyordu. Eve hep yalnız girip çıkıyordu.
Bir gün her zamanki gibi top oynarken, arkadaşımız Kerem topa nasıl vurduysa artık top öyle bir hızla gitti ki, ta yeni taşınan dedenin camına çarptı. Çarpmasıyla bir şıngırtı koptu. O an oyun durdu, biz durduk, öylece şaşkın bir şekilde kalakaldık. Birbirimizin yüzüne baktığımızda hepimizde aynı ifade vardı. Üzüntü, mahcubiyet, pişmanlık…
Biz o halde beklerken, yavaşça kapı açıldı.
Bastonuna dayanarak kapıdan bize bakan dede, bizi yanına çağırdı. Nasıl bir tepkiyle karşılaşacağımızı düşünerek, endişe içinde yanına gittik. Bize cebinden çıkardığı şekerleri verirken: “Bundan sonra daha dikkatli oynayın, olur mu çocuklar?” dedi. Bu garip
dedenin evini merak ettiğimden, kapının aralığından içeri bakmaya başladım. İçeride pek eşya yoktu. “Kimseniz yok mu sizin?”
diye sordum. Dede: “Var, ama uzaktalar yavrucuğum.”dedi. Tahminimce evi bir oda, bir mutfak ve lavabodan ibaretti. Aralık olan
kapıdan tüm evi görebilmiştim.
O gün eve gittiğimde olan kazayı ve tanıştığımız dedeyi anneme, babama anlattım.
Babam “Üzülme, sabah ilk işimiz gidip dedenin camını tamir ettirmek olacak.” dedi.
Annem de “Ben de sabah börek yaparım sıcak sıcak götürürsünüz.” dedi. Çok mutlu olmuştum. Sabah babamla birlikte dedenin evine giderken Kerem ve babasıyla karşılaştık.
Kerem’in babası bir zamanlar camcılık işi yapmış. Bizden önce davranıp ölçü almışlar. Cam takmak için gidiyorlarmış.
Hep beraber dedenin kapısını çaldık. Dede, sevimli ve güler yüzüyle kapıyı açtı. Babalarımız selam verip tanıştılar. ”İçeri buyurun.” dedi dede. Dedenin yattığı odaya girdik. Tek kişilik küçük bir yatağı, bir de oturmak için ince bir sedir vardı. Babam “Bizim çocuklar oynarken bir kaza yapmış, özür dilemek ve camınızı tamir etmek için geldik.” dedi. Ben de “Annem de börek yaptı, sıcak sıcak yersiniz.” dedim. Dede, yaşla dolan gözleriyle:
“Ne zamandır gelip gidenim yoktu. Allah sizden razı olsun, evimi şenlendirdiniz.” dedi.
Babalarımız cam takma işini yaparken, Kerem ve ben dede ile sohbete devam ettik. Ben börekleri mutfakta bir tabağa koyarken,
dede de: “Ben de çay yapayım, birlikte kahvaltı yapalım.” dedi. Mutfak çok küçüktü.
Dede’nin öyle pek yiyeceği de yoktu. Kavanozun dibinde birkaç zeytini kalmıştı. Bir iki dilim de ekmeği vardı. Babalarımız işlerini
bitirdiğinde dede onlara da çay ikram etti.
Kerem’le birlikte izin alıp bahçeye çıktık. O gün eve gittiğimizde anneme ve babama:
“Ben bu dedenin haline çok üzüldüm, hem pek eşyası yok, hem de yiyeceği yoktu.” dedim. Annem: “O kadar üzülme, yaşlıların
emekli maaşı oluyor, vardır yiyecek alacak parası.” dedi. Babam: “Çocuklar oynarken biz sohbet ettik. Hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değildir. Emekli maaşı olmasına var ama maalesef kullanamıyor.” Annem:
“Nasıl yani?” dedi. İki oğlu varmış, birinin borçları yüzünden oturduğu apartman dairesindençıkıp buraya taşınmak zorunda kalmış. Şimdi de maaşını bir kısmını borçlu olan oğlunun borçlarının ödenmesi için verirken, bir kısmını da diğer oğlu alıyormuş. Annem hayretler içinde “Aman Allah’ım bunlar ne vicdansız evlatlarmış. Peki, diğer oğlu neden alıyormuş babasının parasını?” Babam: “Küçük oğlu Ankara’da memur olarak çalışıyormuş. Evliymiş, taksitle araba almış. Ödeyemiyorum, yetmiyor, hep ağabeyime destek olursun zaten, ben sanki üvey evladınım.” diye babasının merhametini sömürüyormuş.
Annem çok üzülmüştü. Her gün evde ne pişerse, dedeye de gönderiyordu. Böylece ben de dedeyle sohbet etme imkânı buluyordum.
En son gittiğimde, “Camımı kırmasanız kapıma gelip tanışmayacaktınız belki de. Her olumsuz gibi görünen olayda, hayırlı, güzel neticeler vardır. Bunu unutma evlat. O yüzden ben de halimden memnunum. Kuru ekmek, zeytin yesem de bana yetiyor. Kalan ekmekleri de süt ya da suyla ıslatıp şu kedilere veriyorum. Çok şükür bu günlerimize.” dedi.

Mehtap Yükselten

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*