Padişah ve İki Yolcu

Çok eski bir zamanda, çölde develerle yolculuk yapılırmış. Belki bize eğlenceli geliyor, ama hiç de öyle değilmiş. Biraz tehlikeliymiş. Yol kesen, eşkıyâlarla doluymuş. İşte, böyle zor bir yolculuk için, her yerde tanınan büyük bir padişah iki adamını yanına çağırmış. Çölde karşılaşabilecekleri bütün tehlikeleri onlara anlatmış. Bir de, ikisine de üzerinde imzasının bulunduğu bir mektup vermiş. Şöyle demiş: “Ben size karşı çok şefkâtliyim, zarar görmenizi hiç istemem. Bu yolculuğunuzun sonunda, şimdi görmüş olduğunuz sarayımdan çok daha güzel bir yere ulaşacaksınız.” Adamlardan biri: “Bundan memnuniyet duyarız efendim. Fakat çok tehlikeli olan çölü nasıl geçeceğiz? Yolumuzu kesen kötü adamların karşısında kendimizi nasıl savunacağız?” diye sormuş. Padişah gülümseyerek şöyle demiş: “Size verdiğim mektuplarda, sorularınızın cevabını bulacaksınız. Yolunuzu kesen olursa, benim mektubumu ve imzamı gösterirsiniz.” Soruyu soran, iyi birisiymiş. Buna çok sevinmiş. Diğer adam kibirliymiş. Yola çıkar çıkmaz, mektubu hiç okumadan “Ben kendimi korurum, buna hiç ihtiyacım yok” deyip yırtıp atmış. Çöl çok sıcakmış. Yol çok uzunmuş. Çok geçmeden, eşkıyalar önlerine çıkmış. Adamlardan biri “Heeey durun bakalım! Buralardan öyle geçip gidemezsiniz! Üzerinizde ne varsa verin bakalım. Hatta develerinizden de inin!” demiş. İyi kalpli adam hiç korkmamış. Hemen padişahın mektubunu göstermiş. Hırsızlar, mektuptaki imzayı görünce korkudan gözleri yuvalarından fırlayacak gibi olmuş. “Buyurun efendim gidebilirsiniz, özür dileriz” demişler. Adam sevinçle yoluna devam etmiş. Diğer arkadaşı tam onun peşinden gidecekken, kötü adamlardan en korkunç ve en iri olanı: “Heeeey sana gidebilirsin diyen oldu mu? Üzerinde değerli olan ne varsa ver bakalım bize, yoksa sana kötülük ederiz, çöldeki hayvanlara yem olursun!” demiş.

Kibirli adam korkuyla, hem devesini, hem yanındaki parasını hırsızlara vermek zorunda kalmış. Korkudan titremiş, yapayalnız kalmış. Çölde gördüğü insanlara dilencilik etmeye başlamış. Herkese rezil olmuş. Acınacak bir duruma düşmüş. Mütevazı (iyi) adam, çölde rastladığı her çadırda çok güzel karşılanmış. Padişahın adı ve imzasını aldığı için her yerde itibar görmüş. Sonunda padişahın bahsettiği güzel ülkeye ulaşmış. Orada padişahın yardımcıları onu ikramlarla karşılamışlar. İçlerinden biri şöyle demiş: -Bu dünya, insanlar için o çöl gibidir. İnsanların düşmanları ve ihtiyaçları ise sonsuzdur. Öyle ise, her şeyi yaratan ve her yerin sahibi olan Allah adına yaşamalıyız ki, bütün kâinatın dilenciliğinden kurtulalım. Başımıza gelecek her olay karşısında korkudan titremeyelim. Adam, padişahının vermek istediği dersi anlamış ve demiş ki: “Allah adına hareket edeceğim, her işe Allah namına başlayacağım” demiş.

Mehtap Yıldırım Yükselten

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*