Dünyanın merkezinden yükselen ses

Dünyanın merkezinden herkese merhaba arkadaşlar!
Burası, Kâbe. Bu ay sizlere buradan seslendiğim için ne kadar heyecanlı olduğumu bilemezsiniz.
Bu sene Hac ibadetini yapmak üzere anne ve babamla birlikte buraya geldik. Burada o kadar güzel bir atmosfer var ki, gelip yaşamadıktan sonra
tarif etmek inanın çok zor. Ben şimdi annem ve babamla Kâbe’yi tavaf ediyorum. Biliyorsunuz ki Kâbe, hepimizin kıblesi. Dünyadaki bütün
mü’minler ona doğru yönelerek namaz kılıyorlar. Bizler şimdi burada onu bizzat görüyor ve karşımıza alıyoruz. Bu gerçekten çok güzel bir duygu. Arefe günü, Arafat dağına çıkacağız. Mü’minlerin o gün buraya gelerek Allah’a ibadet ve duada bulunmalarına “vakfe” deniliyor. Bizler burada, sizler orada hep beraber Arefe günü sabah namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar her farz namazdan sonra
tekbirler getireceğiz. “Şeytan taşlama” vazifemizi de yaptıktan sonra Kurban Bayramının birinci günü kurbanlarımızı keseceğiz.
Sevgili Peygamberimiz (asm) “Allah, Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinde yeryüzüne rahmetiyle tecellî eder.
Öyleyse namaz ve ziyaret için evlerinizden dışarıya çıkın ki, rahmet size de dokunsun” buyurmuş. Biz şimdi burada bu vazifeyi en güzel şekilde yapma fırsatını yakalamış olduk. Çünkü en sevaplı namazlar ve ziyaretler bu mübarek beldelerde gerçekleşiyor. Bizleri böyle bir nimete kavuşturduğu için de Allah’a çok şükrettik. Ben sizlerin de ilk fırsatta buralara gelmeniz için Allah’a dua ediyorum.

Sevgili arkadaşlar,
Haccın en güzel yanlarından biri de, yeryüzündeki bütün Müslüman kardeşlerimizle bir araya gelmemiz. Burada her renkten, dilden ve kültürden Müslüman var. Kâbe’nin etrafında halka olup, omuz omuza verip aynı Allah’a ibadet ediyor olmak gerçekten çok güzel. Aslında Kâbe’de hissedilen bu kardeşlik ve birlik atmosferi, dalga dalga bütün dünyaya yayılabilse, inanın yeryüzündeki bütün savaşlar biter ve dünya barışı gelir. Ama bunun şartı, Müslümanların burada yaşadıkları birlik tablosunu, ülkelerine gittiklerinde farklı alanlarda da sürdürebilmeleri. Yani madem hepimiz aynı Allah’a, aynı Peygamber’e, aynı Kitaba inanıyor ve aynı kıbleye yöneliyoruz…
Öyleyse her alanda bir ve beraber olabilmeliyiz. Bizi birbirimize bağlayan böyle güçlü bağlar varken, neden birbirimize düşüyoruz ki? Bazılarımızın rengi, dili, kültürü, milleti, mezhebi vs. farklı diye birbirimize düşman olmanın anlamı ne?
Yine bir Hac mevsiminde, “Veda Haccı”nda Peygamber Efendimiz (asm) bütün insanlığa hitaben, bakın ne güzel seslenmiş:
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak
takvada, Allah’tan korkmaktadır.” Ben bütün kalbimle şuna inanıyorum ki; ilk defa 632 yılının bir Cuma gününde, Veda Haccında, dünyanın merkezi olan Kâbe’den yükselerek dalga dalga bütün dünyaya yayılan bu “Peygamber Sesi /Mesajı” tam olarak anlaşıldığı ve yaşandığı gün, eminim ki dünya barışının da geldiği gün olacaktır.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*