Lezzetli Açlık: Oruç

Zırrrrrr… Zırrrrrr… Zırrrrrrr…

Heey arkadaşlar!

Duyuyor musunuz sesi?

Ne sesi mi?

Tabii ki karnımın zil sesini.

Ben biraz acıktım galiba. Tahmin ettiğiniz gibi oruçluyum. Ve bu, benim ilk Ramazan orucum arkadaşlar. Siz belki daha önce tutmuşsunuzdur veya aranızda benim gibi ilk defa tutanlar da olabilir. Neticede bugün hepimiz oruçluyuz. Dolayısıyla oruçlu olan kardeşlerim beni daha iyi anlar.

Gerçi bazılarınızın “Biz hiç acıkmadık” dediğini de duyar gibiyim. Olabilir tabii. Belki ben de ilerleyen saatlerde alışacağım buna. Dedem hep öyle diyor zaten. Günün ilk saatlerinde insan açlık hissediyor ama sonra Allah’ın rahmetiyle o his gitmeye ve yerini “lezzetli bir açlığa” bırakmaya başlıyor, diyor.

Bu “lezzetli açlık” ifadesi de ne kadar ilginç değil mi? Hiç açlığın lezzeti olur mu yahu?

Bunu dedeme sordum, bakın ne dedi:

“Sevgili Arif, Allah’ın bize verdiği bütün nimetlerde iki tür lezzet vardır aslında. Mesela bir elmayı ele alalım ve bunu bir örnekle açıklayalım:

“Diyelim ki, bir ülkenin herkesçe çok sevip sayılan bir padişahı (kral gibi de düşünebilirsin), bir elçisine bir elma veriyor ve diyor ki: ‘Bu elma, ülkenin çoook uzak bir köşesindeki küçücük bir evde yaşan falanca kişi için benim özel bir hediyemdir. Git ve bunu ona ver. Onu çok sevdiğimi ve bu elmanın ona özel bir hediyem olduğunu söyle.’ Elçi de gidiyor, denileni yapıyor.

“Şimdi sevgili Arifçiğim, sence o elmada sadece ‘elma lezzeti’ mi vardır? Yoksa başka bir lezzet de olabilir mi?”

Dedem bunu sorduğunda, hemen cevabı yapıştırdım tabii:

Elbette o elmanın “Padişahın bir hediyesi” olması da büyük bir lezzettir. Belki de elmanın kendi lezzetinden daha büyük bir lezzettir.

“İşte Arifçiğim,” dedi dedem, “Allah’ın bizlere gönderdiği her nimette de iki tür lezzet vardır. Biri, nimetin kendi maddî lezzeti; diğeri de o nimeti Allah’ın özel olarak bizim için yaratmış ve göndermiş olmasından gelen manevî lezzet.”

Dedemi çok iyi anlamıştım arkadaşlar, sizlerin de mesajı aldığınızı hissediyorum. Oruç tutarkenki “lezzetli açlığın”, nasıl bir açlık olduğu da zihninizde canlandı sanırım.

Evet, oruçluyken önümüzde duran bir bardak suya elimizi uzatamıyor, uzatsak bile onu içemiyoruz. Aynı şekilde, o güzelim elmayı da lüpletemiyoruz! Neden? Çünkü biz sahipsiz, başıboş olmadığımız gibi o nimetler de sahipsiz ve rastgele olmuş şeyler değil. Hepsi de Allah’ın bizlere özel ikramı. Hem onları yiyorken de Allah “Ye!” dediği, yani O izin verdiği için yiyebiliyorduk zaten. Tıpkı şu an oruçluyken, Allah’ın “Yemeyin! Henüz iznim yok!” dediği için yiyemediğimiz gibi… Yani kısacası Allah “Ye!” dediği için yiyebiliyor, “Yeme” dediği için de yiyemiyoruz…

İşte bu “izinli açlık”, “çok lezzetli bir açlık” arkadaşlar. Çünkü nimetlerin Gerçek Sahibi’nin farkına vardıran ve bizi Cennette sonsuz doyuma götürecek bir açlık bu.

Allah hepimizin orucunu kabul etsin ve lezzetli açlığımıza lezzet katsın inşaallah…

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*