Savaşın Masum Çocukları

Bu amcalara şaşırıyorum doğrusu. Neyi alıp veremiyorlar ki?

Her gün evimin üzerinde bomba patlatıyorlar.

Bu gece de uykusuz kalacağım yine… Ama olsun, annem-babam yanımda ya!

Yine bir sabah uzun geçen bir gecenin ardından, annemin göğsünde uyuyakalmışım.

Uyandığımda, annemin hıçkırarak ağladığını gördüm.

İyi ama niye?

Gördüm ki, evimizin tavanı yok. Kocaman çatımız, kaybolmuş. Gökyüzünün kara bulutları çatımız olmuş. Farkettim ki, üstümüz başımız toz/duman. Her yer toz renginde ama sadece annemin gözyaşları inci gibi parlıyor.

*

Mahalledeki arkadaşlarım benim gibi şaşkın etrafına bakıyor.

Ambulans görevlileri, yerde yatan yaralı arkadaşlarımı kucaklarına alırken, ağızlarından bülbül gibi kelamların en güzeli dökülüveriyor. Onların ağzından Kur’an kelamı dökülürken, doktorların da gözlerinden yaşlar süzülüyor.

Burası Halep!

Halep’e bomba yağıyor…

Ya sizin orada ne yağıyor?

Kar mı, yağmur mu?

*

O kötü amcalar üstümüze bomba yağdırırken, bizi öldürdüklerini sanıyorsa yanılıyorlar.

Biz aslında şehadet mertebesi kazandırıyor, bilmiyorlar.

Diyelim; bir afet gelse doğrudan manevi bir mertebe elde ederiz. Ben Kur’an dersi alırken, camide hocam söyledi.

Yani bize acımayın, üzülmeyin. Canilerin yaptığı zulüm bize zarar veremez. Tam tersi, Allah’ın o engin ve sonsuz merhamet duygusuyla, manevi bir mertebe elde ederiz.

Evet, televizyon ekranına gelen görüntüler, objektiflere yansıyan fotoğraf kareleri savaşlarda ölenler için dayanılması zor bir azap verir, ızdırap çektirir bize.

İşte burada Bediüzzaman Dede’nin söyledikleri bana tam bir teselli olur.

Diyor ki:

“Birden kalbime geldi ki, o maktul masumlar şehid olup veli olurlar; fani hayatları, baki bir hayata tebdil ediliyor. Ve zayi olan malları sadaka hükmünde olup baki bir malla mübadele olur. Hatta o mazlûmlar kâfir de olsa, ahirette kendilerine göre o dünyevi afattan çektikleri belâlara mukabil Rahmet-i İlâhiye’nin hazinesinden öyle mükâfatları var ki, eğer perde-i gayb açılsa, o mazlûmlar haklarında büyük bir tezahür-ü rahmet görüp, ‘Ya Rabbi, şükür elhamdülillah’ diyeceklerini bildim ve kat’i bir surette kanaat getirdim. Ve ifrat-ı şefkatten gelen şiddetli teessür ve elemden kurtuldum.” (Kastamonu Lâhikası, s. 49)

*

Demek ki, o çocuklar ebedi bir hayata kanat çırparken, aslında hem şehitlik mertebesi elde ediyor, hem de veli oluyorlar.

Zalimler zulmü ile dünyayı ateşe verirken, aslında kendi dünyalarını çatır çatır yakıyorlar. Günahlarını ateş toplarıyla biriktirip Cehennemde kendi yerlerini hazırlıyorlar.

Zalimin zulmü varsa, mazlûmun Allah’ı var.

Diyeceğim o ki;

Ne olursa olsun, savaşın asıl galibi zalimler değil; her daim çocuklar yani bizler olacağız!

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*