Ramazan da kim?

Bir varmış, bir yokmuş. Ülkenin birinde zenginler çok zengin, fakirler de çok fakirmiş. Bir yanda yediği önünde, yemediği arkasında olanlar; bir yanda da ekmek, zeytin bulsa şükredenler varmış. Saraylarda yaşayan zenginlerin, fakir halkın nasıl geçindiğinden, ne yiyip içtiğinden haberi olmazmış. “Tok açın halinden anlamaz” derler ya, işte aynen öyleymiş.
Günler böyle geçip giderken, halk arasında, saraydakilerin bir hastalığa yakalandığı söylentisi dolaşmaya başlamış. Oburluk, şişmanlık, fazla uyku, tembellik ve daha birçok çeşitli hastalıklar meydana gelmiş. Başka ülkelerden doktorlar gelmeye başlamış.
Fakat değişen bir şey olmuyormuş. Fakir halkın çoğu akıllı ve çalışkanmış. Aralarından çok kitap okuyan bilge bir çocuk, “Ben çaresini buldum! Gidip onlara yardım etmek istiyorum!” demiş. Halk, çocuğa gülüp, “Seni kim dinler ki? Sen daha çocuksun” demişler. Aralarından biri de demiş: “Ah be çocuğum, onlar bizim sıkıntılarımızı görüp yardım ediyorlar mı hiç? Biz neden edelim?” Bilge çocuk: “Biz daima kötülüğe iyilikle karşılık vermeliyiz.” demiş ve düşmüş yola. Sarayların bulunduğu meydana gelmiş. Küçük bir çocuğun kendilerine bir şey söylemek istediğini öğrenen kibirli halk, önce onu uzaklaştırmak istemiş ama sonra içlerinden biri “Bırakın, konuşsun bakalım” demiş. Çocuk: “Saygıdeğer büyüklerim, bugüne kadar siz en lezzetli şeyleri yediniz. Baklavalar, pirzolalar, şekerlemeler… Biz ise, baklava yiyemedik ama beslediğimiz tavuklarımızın yumurtasını yedik.
Yumurta daha sağlıklıdır, besleyicidir. Hem sizin gibi üst üste yemedik. Biz sizin kadar çok ve çeşitli yiyemediğimiz için hastalanmıyoruz. Sizin şifanız Ramazan’dadır. Siz en iyisi Ramazan’ı bekleyin.” demiş ve oradan ayrılmış. Herkes birbirine bakıp”Ramazan da kim? Ne demek istedi şimdi bu çocuk?” diye söylenmeye başlamış. Artık her gelen doktora “İsminiz Ramazan mı?” diye soruyorlarmış. Ama hiçbirinin adı Ramazan değilmiş.
Bekledikleri Ramazan gelmeyince, bilge çocuğu çağırıp bu işin aslını öğrenmeye karar vermişler.
Bilge çocuğu saraylarına almışlar. Çünkü onlar o kadar şişman olmuşlar ki artık kapılardan geçemiyorlarmış. “Söyle bize ne olursun bilge çocuk, kimdir Ramazan? Ne zaman gelir?” diye sormuşlar. “Ramazan çok yakın, yarın geliyor. Bir ay boyunca oruç tuttuğumuz aydır Ramazan” demiş çocuk. Herkes birbirine bakmış. Çünkü aç kalmak istemedikleri için oruç tutmayı da unutmuşlar. Ramazan ayının birlik, beraberlik, dayanışma olduğunu uzun uzun anlatmış çocuk. Ramazan’ı hep beraber karşılamışlar. Zengin ve kibirli halk, oruç tutmaya başladıktan sonra çok değişmişler. Tevazu sahibi, düşünceli, kibar insanlar olmaya başlamışlar. Saraylarından çıkıp, halkın yaşadığı yerlere gelmişler. Fakirlere yardım etmişler. Aynı iftar sofralarında oturmuşlar. Hep birlikte üretmişler, çalışmışlar. Aynı safta namazlar kılmışlar. Allah’a el açıp dualar etmişler. Verdiği/vermediği her şey için şükretmişler. Hastalıklarından eser kalmamış.
Ramazan ayı onlara hem şifa olmuş, hem bir araya getirmiş.

Mehtap Y. Yükselten

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*