Kızarık Burun

Kış aylarında göz alıcı bir ışıkla uyanmak harika bir şey! Hemen yatağımdan fırladım ve perdeleri sıyırdım. Gökten pamuk yağıyordu. Binlerce belki, milyonlarca pamuk tanesi… Birbirine çarpmadan tek tek iniyordu. Hâlbuki dün gece sadece birazcık yağmur yağmıştı, kar yoktu. Üzerimi değiştirdim ve kahvaltı için; bir bana, bir ağabeyime seslenen annemin yanına koştum. Kahvaltımı bitirince dışarı çıkmak için izin istedim.

Annem:

“Tamam, oğlum çık ama fazla üşümeden eve dön. Yoksa hastalanırsan okula gidemezsin” dedi.

Bahçedeki kar, neredeyse dizime kadar geliyordu. İner inmez ıslık çaldım. Arkadaşlarım Baran ve Mehmetcan beş dakika içinde yanıma geldiler. Islık bizim haberleşme şeklimiz. Islığı duyan, aşağıya oyuna koşar. Üç arkadaş, bir kardan adam yaptık. Sonra da kartopu oynamaya başladık. Bembeyaz karlar üzerinde koşuştururken çöp koyteynırından karton, kâğıt toplayan bir ağabey dikkatimizi çekti. Bu soğukta biz, üzerimizdeki yünlü kıyafetlere rağmen üşürken, onun üzerinde incecik bir kazak vardı ve her yeri yırtık pırtıktı.

Oyunu bıraktık ve o ağabeyin yanına koştuk. Ona neden bu soğukta böyle incecik giyindiğini sorduk. Şöyle dedi:

“Herkesin yaşam şartları farklıdır çocuklar. Siz şanslı olanlardansınız belli ki… Hepinizin sıcacık evleri var. Giyecek tertemiz bir sürü kıyafeti… Ve karın tadını çıkaracak boş vakti. Ama hayatta herkes sizin kadar şanslı değil. Karda kışta ekmek parası için çöp karıştırmak zorunda olanlar ya da başını sokacak evi olmadığı için sokaklarda kışla ve soğukla mücadele etmek zorunda kalanlar…”

Ağabeyin sözü yarım kaldı. Yanımıza oğlu geldi. İsmi Ensar’mış. Heyecanla:

“Babaaa tam üç tane karton buldum hem de hemen arka sokakta,” dedi.

Ensar’ın, “karton buldum” derken ki mutluluğunu ve gözlerindeki ışıltıyı da hayatım boyunca unutamam.

Eğer günün birinde zengin olursam, zor şartlarda sokakta yaşamak zorunda kalan insanlar için kocaman bir saray yapacağım. Ve onlar da talihliler sınıfına geçecek.

Eve; yüzüm, ellerim özellikle burnum kıpkırmızı olmuş bir şekilde döndüm. Annem beni görünce endişelendi. Ellerimi avuçları içinde ısıtmaya çalışan annemin kulağına eğildim ve şöyle dedim:

“Anne sıcacık bir yuvamız, bir evimiz var. Giydiğimizde bizi ısıtacak bir sürü elbisemiz, acıktığımızda karnımızı doyuracak bir sürü yemeğimiz var. Ne kadar talihliyiz. Ne kadar şükretsek az… Bırak burnum birazcık kızarmış olsun. Isınınca geçer.”

 

Mine Taşdemir

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*