ÇOCUKLUĞUM TABLETE SIĞAR MI?

Ne günlerdi. Harika oyunlar oynardık o zamanlar.

Mesela “Aç kapıyı Bezirgânbaşı” oyunu…

8-10 arkadaş bir araya gelirdik… İki kişi kapıcı olur ve kendimize birer takma ad seçerdik.

Bezirgânbaşı öndedir. Onun arkasına geçerek ellerimizi köprü gibi tutardık.

Ve geçmek için aynen yukarıda söylediğim gibi, “Aç kapıyı bezirgânbaşı” derdik.

Kapıcı durur mu, “Kapı hakkı ne verirsin?” diye sorar.

O da,  “Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun…” der.

Ve kapıcıların kolları yukarı kalkar, hemen sırayla altından geçerken, sona kalan kişiyi kolları arasında sıkıştırır. Ona, son takımdaki birinin takma adını vermesini ister.

Eğer çocuk kapıcılardan herhangi birinin adını söylerse, onun arkasına geçer ve oyun bu şekilde devam eder.

Di…

*

Evet, artık geçmiş zaman “kip”ini kullanıyorum.  Çünkü eskiden bu tür oyunlar şahsen veya takım halinde oynanırdı.

Şimdi oyunlarımız tek kişilik… Üstelik tek tuşla oynanıyor. Katılım bedenen değil, zihnen yaşanıyor. Tek parmak ve tek tuşa dokunduğunda ekrandan sırıtan “Tom” karakteri çıkıyor. Türlü türlü şebeklik ediyor.

Yahut beğenmediğin oyunu tek bir fiskeyle çöpe attıktan sonra, yenisini yüklüyorsun ve adına da Subway Surf diyorsun.

*

Bizim oyunlarımız fizik ve aktivite gerektirirdi. Oyunu kontrol ettiğin gibi hayatı kontrol eder gibi hissederdik.

Olumsuz çatışmalarımızı oyun yolu ile ifade edip, çözüm yolunda adım atardık.

Gergin değil, heyecanlıydık. Oyun sonrası enerjimizi dışa vurduğumuz için duygusal rahatlama yaşardık.

Tekerleme söylerken hem hafızamızı güçlendiriyor hem de dilimizi geliştirirdik.

Her oyunun kendine göre kuralları vardı. Bu da kuralsız hayat olmayacağını hatırlatırdı bize.

Stres mi? O da neydi? Bilmiyorduk ki. Her oyundan sonra mutlaka neşeli olurduk. Yensek de yenilsek de birdi bizim için. Çünkü kazanan da kaybeden de “biz”dik.

*

Sanal oyunlar çıktı.

“Biz” yerine “ben”cilce oyunlar türedi. Saatlerce bilgisayar başında hareketsiz kalan arkadaşlarımız enerjilerini boşaltamamakta.

Oyunlardaki sanal karakterler, arkadaşlarımızı daha çok saldırgan yapıyor. Şiddet yüklü oyunlar şiddeti normal görmek gibi bir alışkanlığa sebebiyet veriyor.

Dahası, tablet bilgisayar ekranlarından yayılan radyasyon “epilepsi” yani “sara” nöbetlerine sebep oluyormuş. Uzmanlar öyle diyor.

Hem de diyorlar ki; bilgisayar oyunları çocuğun sembolik kodları çözme yeteneğini ve analitik düşünmesini geliştirdiğini söylüyorlar… Bazen teoriği pratiğe dönüştürmek konusunda başarılı olduklarını da…

Ancaaak, sosyal etkinliklerde, arkadaş bulmakta çekingen davrandıklarını ve bulamayınca da tekrar bilgisayar oyunlarına yöneldiğini ve toplumdan kendilerini tecrit ettiğini de vurguluyorlar.

*

Tamam, bilgisayar da oynayın. Ama kararında.. Ölçülü…

Sokağa çıkıp oyun da oynayın. Ayaklarınız toprağa değsin. İp atlayın, koşun, eğlenin. Bisiklet sürün, kaldırımda yürüyün.

Çünkü çocukluğunuz bir daha geri gelmeyecek. Çocukluğunuzu ekrana hapsetmeyin, n’olur!

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*